Tarih boyunca birçok büyük kütüphane, sahip olduğu paha biçilemez bilgi hazineleriyle dünyanın hafızası olarak kabul edilmiştir. Bunların arasında Büyük İskenderiye Kütüphanesi’nin yanısıra daha az bilinen fakat etkisi oldukça büyük olan bir başka felaket de Bağdat’taki Beyt’ül Hikme’nin (Bilgelik Evi) yıkımıdır. Büyük İskenderiye Kütüphanesi’nin yanışı tarih derslerinde sıkça anlatılmasına rağmen, 1258’de Abbasi Halifeliği’nin başkenti Bağdat’ın Moğollar tarafından işgali sırasında yaşanan ve “Dicle Nehrinin mürekkep kadar siyah, kan kadar kırmızı aktığı” rivayeti ile anılan bu olay, çoğunlukla gözden kaçar.

Bağdat’ın Bilgelik Evi’nin Çöküşü
- ve 13. yüzyıllar arasında İslam’ın Altın Çağı döneminde Bilgelik Evi, farklı uygarlıklardan gelen bilim insanlarının, mucitlerin, şairlerin ve alimlerin buluşma noktasıydı. Antik Yunan, Hint ve Fars medeniyetlerinden tercüme edilen eserler burada toplanmıştı. Matematikten astronomiye, felsefeden kimyaya kadar farklı disiplinlerde insanlık için çığır açan düşünce ve keşifler bu kütüphanede doğdu.
Ancak, 1258’deki Moğol istilası sırasında Bağdat’ın işgali, bu medeniyetin kalbini oluşturmuş olan bu eşsiz kütüphaneyi sonsuza dek yok etti. Tarihçiler, kütüphane koleksiyonlarının Dicle Nehri’ne atıldığını, nehri kaplayan mürekkeplerin suyu kararttığını ve taşan yazmaların nehri taşırdığını belirtir. Yalnızca kitapları değil, çağlar boyu birikmiş insanlık bilgisini de kaybettik.

Bir Yıkımdan Daha Fazlası:
Bağdat Kütüphanesi’nin yok oluşu sadece fiziksel bir yapı ya da kitabe yığınının yok olması değildi; bu, kültürel bir belleğin, bilimsel birikimlerin ve fikirlerin kaybı anlamına geliyordu. İlginç olan şu ki, tarihin bu kırılma noktası, insan gelişimini de bir süre etkilemiş olabilir. Eğer Bilgelik Evi ve diğer benzer kurumlar varlığını sürdürebilseydi, bilimsel devrimler ve entelektüel keşifler çok daha erken bir tarihte yaşanabilirdi. Belki dünya bugün çok daha farklı bir yerde olacaktı.

Bağdat Kütüphanesi’nin tarih sahnesinden silinmesi, geçmişe duyulan ilgiyi körüklemesi gereken bir trajedidir. Günümüzde dijital çağda milyonlarca bilgiye erişebilme özgürlüğümüz var, ancak bu özgürlüğün maliyetini anlamak için tarihe dönüp buna benzer kayıpları anımsamalıyız. İhtiyacımız olan şey sadece bilgi edinmek değil, bilgiye sahip çıkmanın önemini kavramaktır.

Ders Alınması Gereken Bir Kayıp
Bugün bilgiye erişimin bu kadar kolay olduğu bir çağda yaşıyor olmamız, geçmişte yaşanan trajedilerin unutturulmaması gerektiğini bize hatırlatıyor. Tarihini unutan toplumların geleceğe sağlıklı bir temel oluşturamayacağını Bağdat Kütüphanesi’nin hüzünlü tarihi yeniden vurguluyor. Bu büyük kayıptan çıkarılacak ders ise bilgiye verilen değerin, ait olduğu toplumu da yükselteceğidir. Sizce de geçmişin karanlıkta bıraktığı bu kayıp, modern bilginin kazandığı değeri daha iyi anlamamızı sağlamıyor mu?
Derin Anlam